Sepetim
Sepetinizde ürün bulunmuyor.
Image
Hasan Basri Kiymaz | 3/17/2024 | İddialara Cevaplar

Peygamber efendimiz zamanında bu ilimler var mıydı, peygamber bunları yaptı, öğretti mi? Mezhepler, tarikatlar, havas ilmi... Hepsi sonradan çıkmış bidatlerdir.

Bu ilmin sonradan çıkmadığı, zaten ehil olan kimselerin yaptığı açıklanmaktadır.

CEVAP:

Efendimiz aleyhisselam ikram ediciydi. Ashabın hepsine kendi istidatlarınca gerek dil ile, gerek gönül ile ilim öğretti. Buna delil Ebu Hureyre hazretlerinden: -"Resûlullah (aleyhisselam)'dan iki kap (dolusu) ilim öğrendim. Birisini yaydım, anlatıp herkese duyurdum; ikincisini söyleyecek olsam, şu boğazım kesilirdi." (Buhârî, İlim, 42) sözüdür.

Hepsinin tattıkları ve kaldırabilecekleri başka başkaydı. O sebeple hepsine ayrı ve özel olarak; kimi zaman açıktan, kimi zaman gizliden talim ettirdi efendimiz aleyhisselam. Neticede hepsinin aldığı bizatihi efendimizdendi. O sebeple hepsinin tuttuğu yol, belki başkalarına göre (istidatları dolayısı ile) yanlış gibi görünse de (yukarıdaki ebu hureyre hazretlerinin sözüne istinaden) doğruydu. Kimi itikaf üzere yaşamayı tercih etti, kimi halk içinde, kimi zikir ehli, kimi oruç, kimi cihad ehli, kimi sohbet, kimi ilim ehli, kimi yakin, kimi hüzün ehli, kimi neşe... Zaten o sebeple efendimiz aleyhisselam buyurdu:

- "Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uysanız kurtuluşa erersiniz." (Beyhakî, el- Medhal, s.164, Kenzu'l-ummal, h. no: 1002)

Şimdi hal böyle iken efendimizi, yalnız kendisi ile sınırlandıramazsınız. Ashabın her biri efendimizin açtığı birer yoldur. Bu zamanda olan hakikat ilimleri, o zamanda birer numune olarak ashabta vardı. Ashabın her biri ayrı bir yol/tarikat üzereydi. Ancak tüm o yollar Allah'ın rızasına çıkan yollardı. O yolların çeşitliliği bidat değil, Allah'ın rahmetindendir. Sünnetullah; özel olarak yaratılan her kula özel bir yol gerektirir.

Şimdi bunu bir misal ile zihinlere yerleştirelim. "Efendimiz aleyhisselam ikram ediciydi." Her bir ashabına, ayrı ayrı, ağızlarına göre birer meyve ikram etti. Ashab bunlar ile tatlandılar ve yaşadılar. O meyveleri de toprağa ektiler. Zamanla; o fidan, ağaç oldu, ağaç meyve verdi. Şimdi bu ağacı görüp birileri çıkıp diyor ki, bu ağaç o zamanda yoktu bu bidattır. Sonradan olma, uydurma iştir... İşte ey kardeşim bu basiretsizlik öyle bir beladır ki kişiyi gafletinde boğar. Aç bırakır ve nasipsiz kılar. Hikmet ehli ve ilahi nizama teslim olan zat görür ki bunlar takdiri ilahidir. Elbette fidan, fidan olarak kalmayacaktır. Büyüyecek, gelişecek ve meyveler verip çoğalacaktır. Sen de nasipdar olmak için bu ağaçların kökü sağlam olanlarını seç, o ağaçlardan da sağlam ve güzel olan meyveleri alıp faydalan. Mahrum olmakta ısrarcı olan, bırak mahrum kalsın. İşte tarikatler, mezhepler ve bu gibi maneviyat ilimleri böyle böyle aşikar olmuştur. Meyvesi zamanla zuhura geldi diye, efendimiz zamanında dikilmemiş değildir. Bilakis o zamanda dikilmeli ki, ondan sonra meyve verebilsin. O zamanın birer birer numuneleri, zamanla bu ağaçlar ve meyveler ile çoğalmış ve göze gelmiştir. Hikmetle bak ve bundaki sırrı kavra.



Hazreti Ali efendimizin sahip olduğu ilme ashab efendilerimiz şaşırıyordu. Hatta bu şaşkınlık sebebi ile Ebu Cüheyfe hazretleri:

- "Hazreti Ali'ye sordum: 'Sizin yanınızda Kur'ân'dan başka vahiy var mı?' Cevaben, hayır, dedi. 'Ancak Allahu Zülcelâl bir kula kitabından anlayış verirse o müstesna.' buyurdu."(Camiu'l-Usul, Gümüşhanevi, s.69; Hülesatü'l-Ahbar, Aziz Mahmud Hüdayi, s.150-163) demiştir.

Hazreti Ali Efendimiz: "Bütün semavi kitapların esrarı Kur'an'dadır. Kur'an'daki, her şey Fatiha'dadır. Fatiha'daki her şey Besmelededir. Besmeledeki her şey Besmelenin 'ba'sındasdır. Besmelenin 'ba'sındaki ise onun altındaki, noktadadır." (Kuduri, Yenabiu'l- Mevedde) buyurmuştur. Bu elbette havas (saklı olan) ilimden birer parça idi.

Ashab efendilerimiz Hazreti Ali için:

- "Kur'ân'dan yalnız Fatiha-yı şerif hakkında bildiklerini söylese yetmiş katır yüklü kitap yükleyebilir." demişlerdir.

Şimdi hangi zahiri alim ve hangi zahir manalar ile bu kadar ilim ortaya çıkabilir? Elbette burada ortaya atılan tohumdan anlaşılır ki bunlar maneviyata dair ilimler, ilmi ledun ve ilmi havasa dair sırlardır. Ki onları yazıp bitirmek bu dünya mürekkepleri ile kabil değildir. Bu bile, havas ilmine ashabdan delildir. Caferi Sadık Hazretlerinin bu ilim hakkındaki sözleri de ayrı birer delillerdir ki onları zikretmekle daha da söz uzamasın. Zira ehline bunlar da yetecektir. Şimdi aklı olan kabul eder ki; bu zamanda olan teferruat, o zamandaki bu numunelerden gelmektedir.

Bir kimse sana bir yerden su kaynağı gösterse, sen de o kaynaktan alıp çeşmeler inşa etsen, elbette içenler artacak, su ile yapılan işler de çoğalacaktır. Bu suyu, su olmaktan çıkarmaz. Çeşmeleri de sudan ayrı kılmaz. Onlar da o suya aracı olduğundan birer aza hükmüne girerler. İşte o sebeple bunlar bidat olmaktan uzaktır.